Uşak Masaj Salonu Masöz Esma
Uşak Masaj Salonu
Plajda üç yüz dolardan bahseden Maîlson’u hatırladı; o süre sayı çok cömertçe gelmişti kulağına, bir erkekle bir gece geçirmenin karşılığında umabileceğinin çok üstündeydi. Ne var ki, şu anda, dünya yüzünde mevzuşabileceği kimsenin, ne olursa olsun hiç kimsenin olmadığını hissediyordu; çok iyi yaşanmış, ama en iyi cevapı seçmekte ona aslabir yardımı dokunmayan yirmi senelik bir ömrün üstüne yabancı bir kentte yapayalnızdı. “Bana birazcık daha şarap verir misiniz lütfen?” Arap ona şarap doldurdu, o sırada Maria’nın düşünceleri, gezegenler içinde gezinen küçük Prens’ten daha hızlı hareket ediyordu. Uşak Masaj Salonu
Uşak Masaj Salonu
Macera, para ve belki de bir koca bulmaya gelmişti; nihayetinde böyle teklifler alacağını bilmiyor değildi, masum sayılmazdı ve erkeklerin davranışlarına çoktan alışmıştı. Manken ajansları, başarı, varlıklı bir koca, bir aile, çocuklar, torunlar, giysiler, hayata merhaba dediğu ülkeye şaşaalı bir dönüş; içten içe hâlâ bütün bunlara inanıyordu. Uşak Masaj Salonu Sadece aklı, çekiciliği, iradesinin gücü sayesinde bütün zorlukların üstesinden geleceğini hayal ediyordu. Gerçeklik üzerine çökmüştü işte. Arap’ı büyük bir şaşkınlığa boğarak, ağlamaya başladı. Bir taraftan gürültü kopmasından korkan, bir taraftan da içinde son derece erkeksi bir koruma içgüdüsü uyanan adam, ne yapacağını bilemiyordu. Garsona hemen hesabı getirmesi için işaret etti, fakat Maria onu durdurdu:
“Bunu yapmayın. Az daha şarap koyun bana, sonra bırakın birazcık ağlayayım.” Ve Maria’nın aklı ondan kalem isteyen çocuğa, kapalı dudaklarını öpen delikanlıya, Rio de Janeiro’yu keşfetmenin verdiği coşkuya, karşılığında hiçbir şey vermeksizin ondan yararlanan erkeklere, yol boyunca kaybettiği tutkulara ve aşklara gitti. Uşak Masaj Salonu Görünüşte özgür olmasına rağmen, Maria’nın hayatı, bir mucize, gerçek bir aşk, sonu filmlerde hep gördüğü, kitaplarda hep okuduğu şeklinde duygusal bitecek bir macera beklemekle geçen, bitip tükenmez bir saatler dizişiydi. Yazarın biri ne vakitın ne de bilgeliğin insanı dönüştürmediğini yazmıştı, bir varlığı değişmeye itebilecek tek şey, aşkmış. Ne büyük bir aptallık! O yazar madalyonun bir tek bir yüzünü biliyormuş.